BESİN ALERJİLERİ

Besinlerin neden olduğu düşünülen her türlü olumsuz etki, genellikle besin aler­jisi olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama her zaman doğru olan bir yaklaşım değildir. Besin alerjisi farklı bir kavramdır.Besinlere ve/veya besin katkı maddelerine karşı vücutta oluşan her türlü normal olmayan yanıt ve olumsuz etki “besin reaksiyonu=besin aşırı duyarlılığı” olarak tanımlanmalıdır.

 

İnsan vücudu,  doğadaki tüm canlılar gibi kendilerinden olmayan doku, hücre ve moleküllere karşı savunma sistemlerine sahiptirler. Vücuda giren yabancı doku, hücre ve moleküller,  savunma sistemimiz (immun sistemimiz) aracılığıyla yabancı olarak tanınıp, birçok reaksiyonlar  (immunolojik mekanizmalar) ile ortadan kaldırılır. Bu şekilde de vücut yabancı maddeler ve mikroorganizmalardan korunur. Bu normal bir savunma sistemi cevabıdır. Allerji de ise vücudun bazı maddelere karşı aşırı duyarlılığı vardır ve bu nedenle savunma mekanizmaların biraz abartılı ve farklı olarak çalışması sonucu istenmeyen normal dışı bulguların oluşması söz konusudur.

 

Besinlere ve/veya besin katkı maddelerine karşı vücutta oluşan besin reaksiyonları (aşırı duyarlılığı) iki tip mekanizmayla ( iki tip cevap yolluyla) oluşur. Birincisi: savunma sistemimiz (immunolojik) aracılığıyla oluşmadır, ikincisi ise savunma sistemimiz dışındaki    ( non-immunolojik) mekanizmalarla oluşmadır. Eğer besinlere ve/veya besin katkı maddelerine karşı oluşan besin reaksiyonu, vücudumuzun savunma sistemimiz (immunolojik) aracılığıyla oluşuyorise bu durum besin alerjisi olarak tanımlanır. Besinlere ve/veya besin katkı maddelerine karşı oluşan besin reaksiyonu: savunma sistemimiz dışındaki (non-immunolojik) bir yolla oluşur ise  bu durum besin intoleransı (alerjik olmayan besin aşırı duyarlılığı=tahammülsüzlüğü) olarak adlandırılır.

 

Besin intoleransı vücudun fizyolojik özelliklerine (yapısına) ve/veya besine bağlı olarak gelişir. Örneğin besin intoleransı vücudda bulunan barsak enzimleri eksiklikleri (laktaz=süt şekerini parçalayan enzim), mide-bağırsak hastalıkları ve psikolojik nedenlere bağlı olarak kişinin yapı ve özelliklerine bağlı gelişebilmektedir. Ayrıca alınan besin faktörlerine bağlı da besin intoleransı oluşabilmektedir. Alınan besinlerdeki toksinler, iltahap oluşturacak mikroorganizmalar, farmokolojik ajanlar (kafein, çay ve çikolatda bulunan teobromin, domatesdeki triptamin, peynirdeki tiramin gibi ajanlar) ve besinlere bulaşmış ağır metaller, pestisitler (böcek öldürücüler), antibiotikler gibi nedenlere bağlı besin intoleransıda gelişebilmektedir.

 

Besin alerjisinde:genetik olarak yatkın ve duyarlı kişilerde, alınan besinlerdeki antijenlere (vücudumuza yabancı maddelere) karşı vücudun immunolojik  (savunma sistem) cevabı biraz abartılı ve farklı olarak çalışması sonucu istenmeyen normal dışı bulgular oluşur. Besin allerjisi duyarlı kişilerde besindeki maddelere (antijenlerine) karşı oluşan IgE (immunglobulin E) tipi koruyucu proteinler ve/veya hücre (spesifik T hücreleri) aracılığıyla oluşmaktadır. En sık karşılaşılan durum ise besinlerdeki antijenlere karşı oluşan spesifik IgE’ye bağlı ortaya çıkan besin allerjileridir.

 

Normalde vücudun immun sisteminin görevi, vücuda dışarıdan gelecek mikroorganizmalar ve hastalık yapıcı maddelere karşı vücudu korumak ve savunmaktır. Vücuda zararlı mikroorganizmalar, hastalık yapıcı patojenlerin ve antijenlerin vücuda giriş yolu sindirim (mide-bağırsak) sistemimizin mukozasıdır (yüzeyi döşeyen zarlarıdır). Sindirim sistemimizde besin antijenlerine karşı koruyucu mekanizmaları vardır ve bu şekilde vücudumuza besin antijenlerinin girişi engellenir. Koruyucu mekanizmalara rağmen besin antijenlerinin %2’si sindirim sistemimizden girerek, kana geçip vücutta dağılırlar.  Sağlıklı çocuklarda ve erişkinlerde sindirim sistemimizin koruyucu mekanizmalarını geçip vücuda giren besin antijenleri ise bağırsaklarda bulunan bağışıklık dokularında (Lenfoid doku=GALT) işlemden geçirilerek  vücutça tanınır hale getirilir ve bu besinlerdeki antijenler yabancı madde olarak algılanmazlar ve de alerji gelişmez. Bu duruma “oral tolerans” denilir. Yaşamın ilk yıllarında sindirim sistemimizin koruyucu yapıları tam olgunlaşmadığından ve gelişmediğinden besin alerjileri bu nedenle çok daha sık görülür.

 

Ailelerinde alerji olan, alerjiye yatkın ailelerin bebeklerinde, bebeklik döneminde de sindirim sistemlerinin koruyucu yapıları da tam gelişmediğinden sıklıkla besin alerjisi gelişebilir.Son 30 yılda dünyada alerjik hastalıklar ve besin alerjilerinin görülme sıklığı giderek artmaktadır.  Bebeklerin ve küçük çocukların yaklaşık %6-8’i yaşamlarının ilk 3 yılında bazı besinlere karşı alerjik reaksiyonlar gösterirler. Erişkinlerde besin alerjisi %1 oranındadır. Besin alerjileri besi­nin sadece ağız yoluyla alınması ile oluşmaz. Çok nadiren besine dokunma ve hatta kokusunun solunması ile de ortaya çıkabilmektedir.

 

Besinler birden fazla maddelerin karışımı şeklindedirler. Tek bir madde ihtiva eden besin yoktur. Besinler proteinler, şekerler, yağlar, vitaminler, mineraller ve sudan oluşur. Ayrıca hazır gıdalarda katkı maddeleri de bulunmaktadır. Bu nedenle besinin hangi maddelerine karşı alerji geliştiğini anlamak kolay değildir. Besinlerin içerdikleri maddeler arasında alerjiye yol açan kısmı genellikle besindeki protein yapılarıdır.Besinsel allerjenler, molekül ağırlıkları 10.000-67.000 dalton arasında değişen özellikle glikoprotein yapısında maddelerdir.Bunlar genellikle ısıya dayanıklı, suda eriyebilen, aside ve proteolitik enzimlere dirençli yapılardır.

 

Çocuklarda en sık olarak görülen besin alerjisi inek sütü, yumurta veyer fıstığına bağlı gelişen alerjidir. Yapılan araştırmalarda, bebeklerde yaşamın ilk 2 yılında %2-3 oranında inek sütü alerjisi, %1.5 oranında yumurta alerjisi ve %0.6 oranında da yer fıstığı alerjisi geliştiği gösterilmiştir.Çocuklarda besin katkı maddesi duyarlılığı ise % 0.5-1 arasında belirtilmiştir. Çocukluk çağında bu gıdaların dışında sık olarak alerjiye neden olan besinler ise buğday, soya, kabuklu ve yağlı kuruyemişler (fıstık, fındık, ceviz), deniz ürünleri, çikolata, bal, tahıllar, etler, meyveler, sebzeler, kuru baklagiller, ba­haratlar, çeşni vericiler  ve bazı içeceklerdir. Bazı besinler alerjik reaksiyon geliştirmelerinin yanında, benzer maddelere karşıda çapraz alerji gelişimine de  neden olabilirler. Örneğin inek sütüne alerjisi olan çocukların çoğunda keçi sütüne ve soya proteinine karşıda çapraz alerji gelişmektedir.

İnek sütü diğer hayvan sütlerine, tavuk yumurtası diğer kuşların yumurtalarına, yer fıstığı çeşitli diğer ağaç fıstıklarına ve nadiren diğer baklagillere, soya fasulyesi nadiren diğer baklagillere çapraz duyarlılık geliştirirler.

 

Besin alerjisinde belirtiler:

Alerjiye yatkın bireyler alerjen besin maddelerini aldıklarında ve alınan bu besininalerjenik maddeleri vücudun ve özellikle de sindirim sisteminin koruyucu yapılarını geçip vücuda girdiğinde, vücutta besine spesifik (sadece o maddeye karşı) immunglobulin E antikorları (koruyucu maddeleri) oluşur. Ayrıca vücudun özel savunma hücreleri o besin antijenlerini tanır hale gelir ve kişi o besin maddesine karşı duyarlılaşır. Bu duyarlılık oluştuktan sonra alerjen besin maddesi tekrar alındığında vücut bu maddeye duyarlılaştığından ani başlangıçlı (akut)  bulgular ile geç başlangıçlı (kronik) bulgular oluşur. Besin alerjisinde ani başlangıçlı bulgular besindeki maddelere (antijenlerine) karşı oluşan spesifik IgE tipi antikorlar (koruyucu proteinler) aracılığıyla gelişir.IgE'ye bağlı gelişen besin alerjileri sıklıkla besin alındıktan dakikalar ya da 1-2 saat sonra ortaya çıkar

 Alınan allerjen besin maddesi vücuda girdiğinde, o besin maddesine karşı oluşmuş spesifik Ig E antikorları ile karşılaştığında ortaya birçok maddeler (sitokinler= bağışıklık sistemi hücrelerinin işlevlerini kontrol eden kimyasal haberci madeler) salgılanır. En önemlisi histamindir. Ortaya çıkan bu kimyasal haberci maddeler ve histamin salgılanması sonucu kılcal damarlarda genişleme (buna bağlı deride kızarma), damar duvarlarında geçirgenliğin artması (buna bağlı kabartı, şişme ve döküntü), solunum yollarındaki veya bağırsaktaki düz kaslarda kasılma(=kontraksiyon: buna bağlı solunum zorluğu, hışıltı ve karında ağrı) ve solunum yollarındaki sekresyonların artması (buna bağlı solunum zorluğu ve hışıltı) ve çok nadir olguda da  tüm damardaki geçirgenliğin artması ve damar genişlemesi(buna bağlı şok) tablosu gelişmektedir.

Sonuçta  besin alerjilerinde Ig E aracılığıyla oluşan bulgular:

-Deri bulguları: Kaşıntı, yanma, kızartı, ürtiker -büyüklüğü birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilen,  bazen kaşıntılı olan, basmakla solan, deriden kabarık ve kızarık deri döküntüsü-, su toplayarak kabarma, kırmızı lekeler.

 -Gastroentestinal bulgular: Huzursuzluk, aşırı ağlamalar, kolik nöbetler, beslenmeyi reddetme, kilo alamama, kusma, ishal, kabızlık, kanlı gaita, karın ağrısı, kramplar ve oral alerji sendromu ( besin alındıktan sonra ağızda, dil ve dudaklarda, damakta, boğazda kaşıntı, yanma, şişlik).

-Solunumsal bulgular: Nefes darlığı, hırıltı,hışıltı, öksürük

-Göz bulguları: Görmede bulanıklık, gözlerde ağrı, sulanma, ışık­lardan rahatsız olma, kaşıntı, kızarma ve şişme.

-Anafilaktik şok:Ani gelişen yüzde, dudaklarda ve dilde şişme, kaşıntılı deri döküntüleri, vücutta yaygın kabarıklık, yüzde kızarma, şiddetli kusma, solunum yollarında gelişen ödeme bağlı olarak ortaya çıkan nefes almada güçlük ve tansiyonda düşme ile birlikte görülen bir şok tablosu. 

 

DEVAMI>>

 
Site içeriğinde bulunan yazı ve makaleler bilgi sağlamak içindir.
Hekim hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi, tanı ve teşhis koyması yerine geçmez